26 Aralık 2011 Pazartesi

Uğursuz pazartesi ve erkeklere tavsiyeler part1 =)

Daha düne kadar hangi pazartesi sabahı gelse, uykumdan uyanmak istemediğimde sevgilimi aklıma getirirdim, fırlar kalkardım yataktan; en azından onu göreceksin kalk hazırlan derdim kendime. Bu pazartesi b.k gibi uyandım.. Oysa o Ankara'dan sınavdan geliyordu.. Bir haftadır da adam akıllı görüşmüyorduk. Ama içimde hiç heyecan yoktu.. Sadece akşam görüşür belki bişeyleri düzeltebiliriz diye düşünerek uyanmıştım..  Ne büyük yanılgıymış! Daha dün, daha 2011 mayıs ayında eski sevgilisinin maillerine bakan ve bunu ortaya çıkardığımda binbir türlü yalanla beni kandırmaya çalışan o olmasına rağmen görüşmek için hiçbir çabası olmaması ne tuhaf.. İlişkinin tam da çatırt diye kırıldığı noktadayken normal rutininde devam etme isteği nasıl bir özgüven acaba? Oysa ben 2buçuk senede ilk defa onunla ilgili hayaller kurmuyorum, gelecek kaygısı taşımıyorum.. Yarın ne olur, ben de şöyle davranırsam bu ilişki nereye akar demiyorum. Eskiden her kavgamızda ödüm kopardı beni bırakıp gitmesinden; artık korkmuyorum.. Giderse gitsin, çok da farklı değilmiş zaten modunda takılıyorum.
Aslına bakarsanız depresyona mı girdim diye şüphe etmiyor da değilim.. Bu boşlamışlık benim bünyem için hiç normal değil çünkü. Herşeyin üstüne üstüne giden, tüm kötülükleri zırt diye unutan ve eskiden nasılsa öyle davranmaya devam edebilen bu bünye için hayra alamet değil bu boşlamışlık. Martta gireceğim Mali Müşavirlik sınavına bile çalışmıyorum, çalışamıyorum. Ee ne var yani, hayal kırıklığı yaşamışsın bunlar normal şeyler diyebilirsiniz ama mutsuz değilim tuhaf olan tarafı bu. Hiçbir şey hissetmiyorum, ben hayatıma değil de hayatım bana yön veriyor sanki.. Neyse ruh halimi anlatmayacaktım ben, sevgilimin umursamazlığını anlatacaktım sizlere;
Tüm yaptıklarına rağmen ilişkiyi normal rutininde yaşaması gerektiğini düşünüyor olmalı ki, şu psikolojide, o yandan buyana savrulurken bile akşam görüşürüz belki bişeyler değişir diye düşünen ben yine yanıldım. Beyimiz halı saha maçına gidecekmiş, ben bilmiyormuymuşum her pazartesi maç olduğunu.. zaten geçen hafta da gitmemiş eğer bu haftada gitmezse bir daha aralarında görmek istemezlermiş!
Bunları duyunca vay arkadaş yaa top bile daha değerli benden diye düşünmeden edemedim.. Bizim 2buçuk yıllık emeğimizi çöpe attığı yetmiyormuş gibi hiçbir şey olmamışcasına davranmasına anlam veremiyorum. Ben ders bile çalışamıyorum bir haftadır ama o keyfinden dahi ödün vermiyor.. Ben diyabet ilaçlarımı almıyorum bir haftadır, içimden gelmiyor!
Nihayetinde maça gitmeyi düşünmesine tepki gösterdiğimde aradı iptal etti iyi güzel hoş da; bunu illa benim mi söylemem gerekirdi? Kendi akıl edemiyor mu? Ben bu kızı çok üzdüm, yalanlar söyledim, bir haftayı aşkın süredir de görüşmüyoruz bir an önce birşeyler yapayım diye düşünemiyor mu?
Annem her ne kadar erkeklere istediğin şeyleri açıkça söylemelisin yoksa anlamazlar, yapmazlar demesine rağmen ben öyle olduğunu düşünmüyorum.. Erkeğin yapması gerekenler işine gelmiyor, seni avcunun içinde biliyor ve bir gün gidebileceğine hiç ihtimal vermiyor.. Birde utanmadan sence bizim ilişkimiz ne boyutta diye sorduğunda 'tehlikeli bir boyutta' diye cevap verebiliyor!.. Sonra gün gelip de kız başını alıp gittiğinde ben elimden geleni yaptım, bir dediğini iki etmedim, yaranamadım işte kız milleti böyle diyebiliyor..

Bu yazıma ulaşabilen sevgili erkekler; sizlere tavsiyem:
kızlara kaçan kovalanır tekniği uygulamayın! O bizler için geçerli! Kız ne kadar kaçarsa erkek o kadar kovalar evet ama kızlarda durum tersine dönüyor: Siz erkekler kaçtığınızda biz kovalamıyoruz!
Eğer ilişkide bir sorun varsa seviyorsanız çözmek için elinizden geleni yapın, ağzınızla kuş da tutun gerekirse ama sevmiyorsanız ben ayrılmak istemiyorum mavallarına girmeyin! zaten seni sevmiyordum deyip kısa yoldan uzayın! Sevmeyip kalıyorsanız itici oluyor, arkanızdan üzülecek tek bir şey bırakmamacasına sevgimizi sömürüp alıyor, arkanızdan da beddua ettiriyorsunuz! Sonra elinizdekini kaçırıp abaza abaza dolaşmanız ama yaşınız gelince bir türlü evlenememeniz bu yüzden; sen zamanında elindekinin kıymetini bilmezsen 30küsur yaşına geldiğinde tabii dolaşırsın piyasada düzgün kız yok diye!
 Son olarak da futbol aşığı olabilirsiniz ama hayatınızın merkezi yapmayın o topu! Tuttuğunuz takıma saygımız sonsuz, takımınızın maçlarını izlemeniz  için de elimizden geleni yapıyoruz; maç süresince sizi rahatsız da etmiyoruz, normal zamanlarda halı saha maçlarınız olduğu günler biz de kız arkadaşlarımızla planlar yapıp orta yolu buluyoruz ancaaak önem sıranızı iyi belirleyin. Her şey sizin aleyhinize ise ve ilişkiyi kurtarmak sadece size bağlı ise maç ile sevgili arasındaki seçimi iyi yapın! Unutmayın maç hiçbir yere gitmiyor, onun ayakları yok, bir kalbi hele hiç yok! size kırılmaz, üzülmez, sizin kendisini sevmediğinizi hele hiç hiç düşünmez. Gönlünü almanıza gerek yoktur, bir hafta gitmemişseniz öbür hafta gider telafi edersiniz. Ama bizlerin kalbinde açtığınız yaraların telafisi mümkün olmayabilir! Adam olun takımınıza, maçınıza biz destek bile çıkarız, gerekirse birlikte de oynarız! Tek istediğimiz doğru ve yerinde davranmanız..
Yine de siz bilirsiniz..

22 Aralık 2011 Perşembe

En fazla içimde ölürsün!

'En fazla içimde ölürsün
Cesedini sürüklerim gittiğim her yere
Kızıl sonbaharım
Hangi aşk kendi fırtınasına dayanabildi

Ellerimde çoğul bir gölge kuşu
Adının arkasına basmadan yürüdüm
Alnımda birikti çizikler
Adımdan çıkardım aklımı
Aklımsız kaldım
Neylersin
İnsanız
Ne yapsak eksiğiz işte
Ölüme ayarlı saatiz


En fazla içimde ölürsün
Sorarım
Şiir papirüslerinin hangi köşesine karaladın beni?
Hangi hare’mden yakaladın da çiğnemeden yuttun gözlerimi?
Kekeme repliklerin ezber bozduran kuşu
Hangi rüzgârlara sattın da saçlarını
Devrik cümlelerimin öznesi oldun?

İçindeki kötü senaryoların kahramanı olmak istemezdim
Dağıldı bak derlenip toplanmış dağılmalarım


En fazla içimde ölürsün
Nasılsa yokluk rehin bırakılıyor kalana
Kalan gidene denk neyi varsa susuyor.
Ve susmak inceltiyor her yarayı
Ve susmak bakmak oluyor
Gitmediğin her yere

Kim tutuklanmış yalnızlıktan
Gizin içine gizlenen kim
Söyle beni nerene sakladın
Ki şimdi bu kadar sokaktayım

En fazla içimde ölürsün
Karla karışık yağarsın yara Bereme
Karma karışık kalırsın cinnet şeridinde
Kaldırımların kaldıramadığı her neyse işte
Bulamadığın her ne varsa büyük yıkımların izinde
Sana borcum olsun
Hiç yazılmayacak bir şiirin içinde





En fazla içimde ölürsün
Yanağında yanar avucum
Avucumda imlası bozuk bir şiir kalır
Gözlerinin namlusu döner, yakar kirpiklerimi
Kulağımda bir tepenin rüzgârı uğuldar
Gırtlağıma kadar aşka batarım
Yeteri yok. Eksiği fazla.

Neyin kaldı eksilenlerden arta
İçeri doğru kapanan bir kapıydın
Saçlarından geçtim önce
Ve kendimden öylece
Neyim yoksa var bildim
Eğildim
Eksildim
Eridim
Bir seni bitirmedim

Hangi rüzgarlara sattın da saçlarını
Uğultusuna tutunamadın

Ömürden nefes çalarak ne kadar yaşarsa insan
Öyle yaşadım gözlerini
Tenimde itiş kakış
Cebimde depremlerin
Esrarlı gece ayinleri
Volkanik şiirler
Usul usul giymedim mi sözlerini
Yalnızlığın tiradını kapamadım mı her sefer
Sensizlik seni anlattı en çok
Vazgeçmeler vazgeçmekten vazgeçti
Söyle saçlarında öldüğüm
Bir geri gidiş kaç günde gelirdi?


En fazla içimde ölürsün
Cesedini sürüklerim gittiğim her yere
Tenimin yırtıldığı yerden mi girdin içeri
Açar gibi yaparak açık bir kapıyı
Beni ikiye böldün
Hadi içimi kendine aldın da
Beni nerde bıraktın
Hangisini seçerdin benim için
Ve hangisinden vazgeçerdin kendin için

Ben yarama çoktan sen bastım
Yaşım kadar gencim
Adın çabuk diye geçti
Ardında aç köpekleri bırakarak
Ezberimden geçtim.
Hızla biten aşk şarkılarından geçtim
Senden bir şey eksiltmeden sana çok şey bırakmaktı aşk
Bildim


Biz dalkavuk bir aydınlığın yerine
Onurlu bir karanlığı seçtik
Ve bir öyküden ağlarcasına geçtik
Cesurduk çünkü
Kendimizi kendi düşlerimizden kovacak kadar

Ömrüne yüz çevirmiş iki masalcıyız
Gerisi hiçlik
Gerisi yokluk

Sensizliğin anlattığı ne vardı senden başka
Bir hayatın tüm yanılgılarını
Saçlarında çözdüm
Şimdi beni hangi yanımdan susacaksın
Sessizlikte bir dildir
Çoğul susulur
Pusulur
Şimdi beni hangi yanımdan kusacaksın

Yıkık şehrimin izbesi
En fazla içimde ölürsün
En çok
Gözlerime gömülürsün.
Gözlerimi kaparım
Vasiyetimi yazarım'

içimde her gün ölen umutlar var..olsun..

Kendimi kirletmemek için söz veriyorum kendime.. Affedememem bu nedenle.. Affetmek büyüklüktür demesin hiç kimse! Affetmek, af dileyen pişmansa büyüklüktür.. Af dileyen 'ben bir hata yaptım ama.............' diye başlayıp lafı uzatıyorsa, sesi senden çok çıkıyorsa ve hiç susmadan konuşuyorsa seni hiç anlamamacasına..sana yaşattıklarının farkında değilse..sen O'nun adına utanırken, o bağıra çağıra konuşup hala yalanlarından kendine kapılar açmaya çalışıyorsa, sen duvarlar örüyorsan içerde.. Dua ediyorsan Tanrı'ya 'n'olur n'olur Tanrım yalan söylemesin, yalvarırım beynimde yarattığım dünyayı mahvetmesin' diye.. ama O ısrarla devam ediyorsa yalanlarını anlatmaya ve dansöz gibi kıvırmaya.. sen utanırsın O'nun adına.. Üzülürsün ama o saatten sonra döktüğün tek gözyaşı O'nun için değildir.. Bilirsin artık değmez, o bir yalancı, o insanlara olan tüm umudunu elleriyle parçalayan sahtekar..O'nun hiç hakkı yoktur hayatta sen en çok O'na güvenip, O'na inanırken ve kendinden bile daha dürüst olduğunu bütün tanıdıklarına ispat etmeye çalışırken hakkı yoktur umudunu yok etmeye.. ve tüm bunları yapmakta kendini haklı gördüyse bir kez yapması gereken tek şey başını ellerinin arasına alıp kızaran yüzünü saklamak olmalıdır!
 İşte bu yüzden affedemiyorum ben, utanmadığı için..işlediği suç karşısında zerre pişmanlık duymadığı ve tek derdi anı kurtarmak olduğu için..İlişkiyi kurtarayım derken türlü yalanlarla daha boktan hale getirip 'e artık uzatma' diyecek gücü kendinde gördüğü, 'tamam pişmanım' dediğinde nasıl güveneceğim diye sorarsanız 'bikaç hafta bak işine gelmezse yoluna gidersin' dediği için affedemiyorum!
Affetmek kolay, ama affedemiyorum ben.. affedersem kirleneceğim, affedersem dünya kirlenecek.. Benim küçücük dünyamdaki herşey kirlenecek, yaşama gücü bulamayacağım kendimde.. bile bile tüketeceğim umutlarımı..bile bile öreceğim duvarlarımı, özene bezene.. girmesin hiçkimse.. ben yine mutluluk oyunu oynayacağım ama ışığa kör hiçkimseyi sokmayacağım içeri.. varsın 2buçuk sene gitsin çöpe.. devam edersem bir ömrüm gidecek, çünkü ben gideceğim içimdeki inanca ters düşüp! Herkes gibi olmaktan ne kadar korkuyorsam umudum o kadar azalıyor.. ama olmayacağım, onlardan biri olmayacağım, bundan da ne çıkarmış diyip pişkinliğe vermeyeceğim.. Daha ne kadar kötü olabilir ki insanlar? Daha ne kadar çirkinleşebilir bir aşk? Sanırım en kötüsü buydu..En çok güvendiğim insanın en çirkin yüzünü göstermesiydi.. Daha kaç çirkin yüz tanıyacağım bilmesem de insanların neler yapabileceğini kestirebiliyorum nasıl olsa.. O halde umutlarımı öldürüp tekrar canlandırmak pahasına, yeni hayaller yeşertmek amacıyla gitmeliyim.. Madem her gün ölen umutlarım var hala, umutlar bitmiyor madem, şansım da umutlarım kadar demektir!
Umut etmeniz dileğimle..

18 Aralık 2011 Pazar

Aşka Pasaport

''Adamsendeli üç adam bir de boşverli gökyüzü
Tutup koyduk ortaya olanca sevgimizi

Üç tekme ben attım gökyüzü de üç tekme
Etti mi altı tekme altı tekme de ikisi

Sonra serdik üstüne umut dediğimizi

Omuz-omuza verdik bir güzel hora teptik
Adamsendeli üç adam bir de boşverli gökyüzü..''

13 Aralık 2011 Salı

Bugün daha bir çok, pek bir çok seviyorum O'nu!

Bir kaç blog önce yazdığım sevgiliyle paylaşılan çay-simit ikilisinden sonra her seferinde tadı damağımda kalan bir paylaşımımız varsa o da çay-tavla ikilisidir arkadaş! Bizim ilişkinin başlama aşamalarında iş çıkışı tavla bahanesiyle orda burda takıldığımız çok olurdu, ben genelde mağlup taraf olurdum o dönemler ancaaak 'boynuzun kulağı geçtiği' tescillendi sonunda :))
Geçtiğimiz cuma 4-2 olarak bıraktığımız turnuvamıza pazar günü devam etmiş, sevgilimi 6-2 yenmiştim yanılmıyorsam..:)) Beyimiz bugün hırs yapıp yine tavlaya gidelim dedi ve acayip kapışmalı bir oyun çıkardık. İlk iki oyunu o kazansa da (ben sadece 2 turu alabildim) inadımdan son bir kez, son bir kez daha diye diye yeni bir oyun başlattım. 3te bitsin diyen sevgili; kendisini bir mars bir düz ettiğim için 'tavla dediğin 3te bitmez 5 olacak' dedi veee oyunu 5-1 galip olarak tamamlamama vesile oldu. Burdan kendisine şükranlarımı sunar, müslüm babadan son pişmanlık şarkısını göndermeyi borç bilirim :))

12 Aralık 2011 Pazartesi

İçim gençti..


'İçimden bugün bu şehri terk etmek
Gittiğim her yere cebimde taşımak geçiyor
Fotoğraflar geçiyor kâğıda basılmamış
Kendimi sahile vurup ölü balık taklidi yapmak
Bir yalnızlığı öbür yalnızlıkla buluşturmak
Yağmur ormanlarında adam olmak geçiyor
Bütün duraklarda bekleme yapmak dolduruşu
İçimden aşk mı bu demek geçiyor
Bugün birine âşık olup akşama terk etmek geçiyor
Kendimi intihar ederken yakalamak geçiyor
İçimden barlarda maval okumak geçiyor
Bir şiiri arabamın arkasında dolaştırmak
Sonra da herkese dağıtmak geçiyor
Bardakta patlayan buz olmak, çıt.

İçimden geçenler para etmiyor
Belki hepsi bir heves
Gelip geçiyor.'

Bana bir şeyhler oluyor..

'sen anlat dedi tanrı bana, anlaşılsın diye değil, hiçbir mükafat beklemeden anlat... çünkü bir mükafattır anlatıcıya, doğru düzgün anlaşılmak! sen anlat dedi... sen sadece anlat! umudu hatırlatsın diye umutsuzluğu, çareye yol açsın diye çaresizliği anlat... ders verme dedi kimseye, çünkü hoca denmez öğrenmesini bitirene! çırakları olan bir çıraktır usta, olsa olsa... sen anlat dedi bana tanrı, sen sadece anlat...'



'Yalnızlık.
her kimliğe doğuştan yazılı tek uğraşıdır insanın bir yaşama sırasında
tek sermayesi, sahip olduğu tek şeydir
kıymetini bilmelidir, dedi.
yalnızdır insan
hep kalabalıklara karışma telaşı bundandır.
kalabalık yalnızlıklar, yalnız kalabalıklar oluşur, şehir şehir ülke ülke.
kalabalık arttıkça artmaktadır yalnızlık da.
insan bir ölümü istemez, bir de ondan beter bir yalnızlığı
ama ikisi de muhakkak gelir başına bir yalnız yaşama sırasında.
ölümün değil ama yalnızlığın bir tek çaresi var, dedi.
tek çaresi aşktır bir yalnız yaşama sırasında nefes almanın
aşk da zaten iki yalnızın ortak bir yalnızlıkta buluşmasıdır, dedi
aşık olun!
gösterin birbirinize yalnızlıklarınızı
nasılsa ayrılık insanın tek kişilik yalnızlığını özlemesi.
sade ölüm değil, ayrılık da yaşamın emri..

evet söyledi
ya da ben duydum
duyduğuma göre elbet bir ses söyledi bu söylendikçe usulen söylenir olan sözleri.
evet duydum söyledi
her duyduğumda ağladım
pek çok ağlayışım sırasında duydum.
kalbim tutanak tuttu duyduklarıma
soruldu, dedi, cevap alındı
yaşamak, dedi, tek marifetiniz -biraz özen gösteriniz.
zulüm kimse zalimlik yapmayınca biter -mazlumlar dahil, dedi.
ama yapmayın, o daha bir çocuk, dedi tanrı..

ya gördüm neyleyim
insanlar vardı duvarın içinde.
ya ben hep duvara konuştum
ya da duvar değil konuştuğum, içinde insanlar var.
nedense beni anlasın istedim içinde insan olan duvarlar.
bilmiyorum,
belki de ben gerçekten delirdim
onlar haklı belki de.
içinde değil duvarların insanlar
sadece arasındalar.. '

Benim hala umudum var!

Sevgili blog,
yaşadığım her şeyi anında yazacağıma söz vermiştim sana; koskoca 2 ay geçti üstünden ve biliyorum pek bir ihmalkar davrandım sana. Sebebini soracak olursan, her zamanki bahanem olan 'işler çok yoğundu'dan dem vurmayacağım bu kez. İlk bahanem sevgilimle kavga ettiğimiz güne tekabül ediyor, çok sevgili sevgilim; bloğumun ismini alay konusu yaptığı için hevesimi kırdı ya da hevesim kırılmaya pek bir hazırdı diyelim.. Yaklaşık bir hafta ayrıl-tartış-kavga et modunda geçti. Hiç bahsetmiş miydim; bizim kavgalar ayrılarak başlıyor.. Ben sabırsız bir insan olduğum için sinirlendiğim bir şey olduğunda hemen ayrılalım diyorum ve kavgaya start vermiş oluyorum. Yanyana ofislerde çalıştığımız için ise uzaklaş sakinleş durumunu başaramıyoruz..nihayetinde uzattıkça uzatıyoruz. Bu yaptığımız doğru mu? Hayır.. Siz yapmayın sakın! Sonra ilişkimin düzgün gidip gitmediğini nasıl anlarım diye dönüp baktığınızda her zaman huzuru bulamayabilirsiniz.. Koskoca 2buçuk yıl geçmiş olmasına karşın ara sıra da olsa ilişkinizin pamuk ipliğine bağlı olduğunu düşünüp bir gün ayrılır mıyız korkusuyla tutuşabilirsiniz..
Neyse, ne diyordum? evet seni çok ihmal ettim! Ama asıl bahanem başka. Hevesimin kırılmasından çok, hayallere ara verme vaktiydi.. Sevgi, aşk, yuva derken bir baktım ki benim ders çalışmam gerekiyor! Mali müşavirlik sınavlarına hazırlanmalıyım.  (Uzun bir kaynak araştırması yapmam gerekti ve her biri 2şer kiloluk 2 kitap ve yarım kiloluk bir deneme sınavı kitabına sahip oldum. Kilogram bazında söyleyeceğim tabiki; kitapları ordan oraya taşırken sırtı ağrıyan, beli tutulan benim blogcuğum..;) Ha sevgili için değer mi? Değer.. Ders çalışacağız diyip, sevgilinin yanına kaçma bahanesine vesile olduğu için deha yayınlarına buradan saygılarımı iletiyorum.. :) İnternete girebildiğim her boş anımda smmm stajı kaynak araştırması yaptım ve bu sebeple de sana tıklamaya fırsat bulamadım. Tahmin ettiğin gibi pek ders de çalıştığımı söyleyemem.(Kitabı ilk aldığımda anlamsızca sayfaları karıştırıp birkaç test çözmek ve nihayet bugün mali analiz bakmak dışında)çünkü işler gerçekten çok yoğun oldu, eve yorgun döndüm vs..sonra da ani bir kararla fitness'a başladım hiç vakit kalmadı, şimdi ise tekrar burdayım. Umarım en kısa sürede, yapmam gerekenleri ve yapmak istediklerimi bir düzene oturturum da her yenilikle-her aklıma esenle birlikte yeni alışkanlıklar kazanma huyumdan vazgeçerim.. İşleri bahane edip diyabet kontrolüne gitmeyeli de tam 5ay oldu..Hastaneye gidip 1er saat arayla kan almalarından ve aç-susuz beklemekten nefret ediyorum.. Aramızda benim gibi şeker hastası olan arkadaşlar var mı acaba? Ben sadece 2kez kontrole gittim ve 2kontrolümde de aynı prosedürden geçtim. Gece 12den sonra hiçbir şey yiyip içmeyeceksin, açlık kan şekerine bakılacak, 75gr glikoz yüklenip 1.saat ve 2.saat tokluk kan şekerin ölçülecek. peki kuzum bu hep böyle mi devam edecek? Bir de uzun ömür hastalığı diye teselli verirler, ben sana vereyim uzayan ömrümü git sen bekle ozaman hastane köşelerinde! Bak bakalım ömrünün uzayan kısmını nerelerde kullanıyorsun.. Hayatının büyük bir bölümü zaten damacana, tuvalet ve hastane köşelerinde geçmiyor mu? Ne anladım uzun ömürden şimdi? Ha sevgilim diyecek şimdi sen suyu damacanadan değil çeşmeden içiyorsun ne ayak? Haklısın hayatım, o kadar sık su içme isteği duyuyorum ki damacanadan su doldurmak zor geliyor :) Bir de ben hala ve ısrarla çeşme suyunun daha sağlıklı olduğuna inanıyorum o plastiklerden..
Konudan konuya atlayıp, lafı uzatarak daha fazla sıkmayayım seni caanım blog. Bezginliğim hissedilmeyecek gibi de değil lakin yolunda her şey; sevgilim..hayallerim..kariyerim.. ve ayrıca; beniimm halaa umuduuum vaaaar :))

6 Ekim 2011 Perşembe

Tutku değil, şefkatmiş güzel olan! :)

Ben çok takıntılı bir insanımdır, özellikle sevgilime karşı: bunu neden yapmadın, bunu niçin böyle yapmadın, bana şunu söylemedin, hiç romantik değilsin vs. vs. vs eleştirdiğim biricik sevgilim bugün ufacık bir hareketiyle zaten taht kurmuş olduğu başıma resmen imparatorluk inşa etti :) 
Çok şanslı bir çift olduğumuzu yanyana ofislerde çalışıyor olmamızdan biliyordum; ancak kendimin bu kadar da şanslı olduğunu bilmiyordum yahu! O başıma imparatorluk kurdu hadi de ben niye farkedemedim kurduğu imparatorluğun aslında talih kuşu olduğunu? :)
Hava değişimiyle birlikte, çok konuşup gülmekten yorulup kısılan sesimi duyunca -bir gün önce de ateşim çıktığı için- panikleyen sevgili telefon görüşmemizden hemen yarım saat sonra tekrar arayıp 'merak ettim, nasıl oldun?' diyorsa bitanedir, gelesi kafana tüneyesidir hatta :) pek bi'çok seviyorum kendisini şu dakkadan sonra ölsem eksiksiz ölürüm arkadaş! :)


'Biz birbirimizin çatalı bıçağı,
Biz birbirimizin incecik hırsızı gönül süsü!'

5 Ekim 2011 Çarşamba

Benim Mutfağım

               Olmayan eşimle yaşayacağımız, olmayan evimin mutfak masasını seçtim :) Bakmayın öyle, hayallerim var benim! 
               Günümüz toplumunda kadın-eş, zamanının büyük bir bölümünü işyerinde geçirdiği için mutfağa pek vakit ayıramıyor, malum Türk örf ve adetleri ile büyütüldüğümüz için hazır gıdalardan, aperatif yiyeceklerden çok; çorbasından pilavına, ana yemeğinden tatlısına kadar 1saatten kısa bir zaman içinde mönü oluşturulmaya çalışılıyor.  Er kişi buarada banyoda yahut tv karşısında oluyor, yemek hazırlandığında çabucak tüketip pırrr yine tv ye uçuyor. Kadın haksızlığa uğratılsa da, erkek kendince haklı olarak ayaklarını uzatıp tv izlemeye geçiyor ve eşini mutfağında yalnızlığa mahkum ediyor. Buarada  Kadın-eş ertesi güne ne pişireceğim telaşıyla bir yandan mutfağı toplarken diğer yandan da bir gün sonranın akşam yemeği maratonuna hazırlanıyor. Onu da yaptım bunu da hazır ettim derken, birlikte geçirilen zaman daralıyor ve eşler arasında iletişimsizlikler boy gösteriyor. İşte bu noktada bence mutfak düzeni devreye giriyor: Şimdi bir mutfak hayal edin küçük yahut büyük; içinde mis kokulu yemeklerin piştiği  bir mutfak; tezgahında rengarenk baharat kavonozlarının olduğu, dolaplarından fesleğenlerin sarktığı, masasında her daim canlı çiçeklerin yeşerdiği ve en ferah köşesinin pofuduk minderlerle kaplı bir sedirle tamamlandığı mutfağınızı! bir de küçük radyonuz var, cılız seslerle çalıyor en güzel aşk şarkılarını.. Huzur kokuyor kısaca, sakinlik, dinginlik.. Lafı nereye mi bağlayacağım? Bir kadın iç huzuru yakalamışsa zordur mutsuz olması, mutsuz etmesi gibi.. O mutfağa girdiğinde, severek yaptığı her yemek ayrı lezzetler taşır, sohbetler uzar gider, mutfak yaşanacak en şirin köşesi olur evin. Evlendikten sonraki kopukluk belki bir nebze olsun giderilebilir. Boşuna dememişler erkeğin midesine giden yol kalbinden geçer diye, bir bildikleri vardır herhalde  :) Mutfağınızı sevin, sevdirin yaşanacak hale getirin. Yanyana geçirilen en verimli anlardan biridir yemek anları.. Tabi tüm bunlar dışarıdan davulun sesi hoş gelir atasözüne örnek niteliği taşıyor olabilir, şuan için hayal çünkü; e ozaman n'apıyoruz? sevdiceğimizle evlendiğimizde baktık işler sarpa sarıyor alacağımız PS3 ve 102 ekran tv yi mutfağa bağlatıyoruz :)) Zafere giden yolda herşey mübahtır, yeter ki yanımda yamacımda dursun :))


Dekorasyon Hayalleri

Bloğumu açalı 24 saat bile olmadı ama yazmak, paylaşmak istediğim yüzlerce şey var aklımda :) Bunların başında hayalini kurduğum ev geliyor.. Sevdiceğimden henüz evlilik teklifi gelmese de 1yıl içinde evlenmeyi planlıyoruz  diyebilirim, ımmm şey acaba haklı mıyım eteklerimi tutuşturmakta? :) hayalimde otantik bir ev var; hatta bildiğin botanik bahçesi de olur dallı budaklı :) ahşap masalar, bank sandalyeler, ağaç şeklinde kütüphaneler, kütük saksılar ve daha bi dolu şey. Beğenilesi onca şeyin arasında nasıl karar kılıp da bunlar bunlar olsun diyeceğim bilmiyorum. istediğim şey; yumuşak dokulu, huzurlu,sıcak ee biraz da ilginç bir atmosferi olsun evimin. Ha bide başka da kimselerde olmasın :)  Bakmayın atıp tuttuğuma, her gördüğümü beğeniyorum. Koltuk seçimini, renk tonlarını düşündükçe telaşlanıyorum, galiba eşya seçerken hepsini birden alacağım :) Bir taraftan da korkuyorum, diyorum kendi kendime kızım sekersizcay sen şimdi doya doya kur bu hayalleri, evlenirken hiçbir şey düşündüğün gibi olmayacak! parlak şaşaalı bir koltuk takımı, ortaya da aynı renk tonlarında bir halı fiskoslar falan bitirecekler işini(!) Neyse ki karışıp edecek çok insan yok, biz herşeyimizi kendimiz yapacağız. birde zaten sevgilim destekler beni, umarım yani.. :))
Lafı uzun etmiyim, nasıl güzeller nasıl:








  

4 Ekim 2011 Salı

salı sevgili varsa sallanır, işler savsaklanır :)


            Sevgili 8de uyandırmışsa ve hadi ofisten önce kahvaltıya gidelim deniyorsa, hiç bir sakıncası yoktur mesai saatini 9çeyreğe çekmenin :) üstüne bulduğun ilk şey geçirilir, koşar adım evden çıkılır ve simitçiye çökülür. Çay ve simit ikilisini oldum olası çok sevmişimdir, birde yanında sevdicek varsa tadından yenmez! Hele de ilişkiye başladığınız ilk günleri anımsatıyorsa; uykudan feragat edip erkenden evden çıkılan günleri..birazcık fazla görmenin telaşını..  Ben bu salıyı çok sevdim, keşke işi yarım saat değil de akşama kadar kırabilseydik :)
          Neyse ne diyordum; çay ve simit ikilisi bir de sevgili. yahut çaya katık edilen sevgili..

En iyi çayla gidiyor düşünmek seni
Sen çay gibi sıcak
Çay sen gibi
Sıcak yudumlarda hüznün ve matem
Sensin bardak bardak
Sensin dem dem
Süzülen keder boğazımdan
Tadın çıkmıyor damağımdan..


'Sana dokunduğumda
Hala bebek göbeğinin olduğunu hissettim
Ve bir tadımlık da bebek nefesi
Bana ölümü unutturuyor
Henüz boğulmanın sırası değil..'

3 Ekim 2011 Pazartesi

Aşkın Bağımlılık Hali

                          Siz hiç bir insana kendinizi unutacak kadar bağlandınız mı? Ben bağlandım.. Hemde kimileri için uzun upuzun katedilmesi zor bir yol, kimileri için ise ömrü kelebek kadar kısa bir zaman dilimi içerisinde. Bizim aşkımız ne Leyla ile Mecnun,  ne Ferhat ile Şirin ne de Tahir ile Zühre.. Bizim aşkımız henüz yeni yazılacak bir hikaye, 24 yıllık ömrümün 2buçuk senesi..  Ama asırlar sürmüş sanki, yapamam onsuz. Öyle alışmışım ki sakinliğine, ben ne kadar hareketliysem o kadar durgunmuş  O, ne çok konuştuysam o kadar susmuş, ne denli kahkahalar attıysam o kadar çatmış kaşlarını.. Zıt  kutuplar sahiden çeker mi birbirini? Bu sorunun cevabı bir yana dursun,  O’na bir şey olursa yaşayamam ben. Sahiden yaşayamam.   Öyle alışmışım ki nefesine,  onun içine çektiği her hava benim ciğerlerime doluyor sanki. Ağzım kenetlenmiş üstelik,  bıkmadan gözlerine bakabilmenin şaşkınlığı ve hayranlığıyla..  Burnumdaki kokusu buram buram ilkbahar ve hissettiğim en güzel  sıcaklık onun bedenindeki.. Hiçbir şeye değişemeyeceğim tek varlık;
                        O benim sevgilim, O benim geri kalan ömrüm.  Bana yaşattığı korkuya rağmen, dikkatsiz kullandığı kara kızımız, motorumuza rağmen herbişeyim o benim.  İki saat önce ölürsem arkamdan iki gün ağlar unutursun diye  sitem edip gözlerimi yaşartan da O, iki saat sonra yeşilden sonra yanan sarı ışıkta geçecekmiş gibi yapıp duran sürücünün arkasından ani fren yapıp takla atan da O;  şükürler olsun ki kazayı avuç içinde küçük bir ezikle atlattı. Sonra  yanıma gelip ‘Allah beni sana bağışladı’ dedi.  Biz bu kez ucuz atlattık; biliyorum yaşayacak güzel günlerimiz,  birlikte aynı tabaktan yiyeceğimiz lokmalarımız var bizim. Ama şans her zaman gülmüyor insana,  öyle çok sevdiği-sevebileceği  insan da karşısına  çıkmıyor her zaman. Ben şanslı olduğumu biliyorum ve yaşamayı seviyorum. O’nunla da bir başka yaşıyorum :)  hayat pamuk ipliğine bağlı; korkmayın sevin, sevilin ve her saniyenizin kıymetini bilin. ‘Bağlanmayacaksın’ diyenlere inat; bir insana  ne kadar çok bağlanırsanız hayata da o kadar sıkı tutunursunuz unutmayın.  
                         Sevdiceklerinizle güzel günler dilerim wink