6 Ekim 2011 Perşembe

Tutku değil, şefkatmiş güzel olan! :)

Ben çok takıntılı bir insanımdır, özellikle sevgilime karşı: bunu neden yapmadın, bunu niçin böyle yapmadın, bana şunu söylemedin, hiç romantik değilsin vs. vs. vs eleştirdiğim biricik sevgilim bugün ufacık bir hareketiyle zaten taht kurmuş olduğu başıma resmen imparatorluk inşa etti :) 
Çok şanslı bir çift olduğumuzu yanyana ofislerde çalışıyor olmamızdan biliyordum; ancak kendimin bu kadar da şanslı olduğunu bilmiyordum yahu! O başıma imparatorluk kurdu hadi de ben niye farkedemedim kurduğu imparatorluğun aslında talih kuşu olduğunu? :)
Hava değişimiyle birlikte, çok konuşup gülmekten yorulup kısılan sesimi duyunca -bir gün önce de ateşim çıktığı için- panikleyen sevgili telefon görüşmemizden hemen yarım saat sonra tekrar arayıp 'merak ettim, nasıl oldun?' diyorsa bitanedir, gelesi kafana tüneyesidir hatta :) pek bi'çok seviyorum kendisini şu dakkadan sonra ölsem eksiksiz ölürüm arkadaş! :)


'Biz birbirimizin çatalı bıçağı,
Biz birbirimizin incecik hırsızı gönül süsü!'

5 Ekim 2011 Çarşamba

Benim Mutfağım

               Olmayan eşimle yaşayacağımız, olmayan evimin mutfak masasını seçtim :) Bakmayın öyle, hayallerim var benim! 
               Günümüz toplumunda kadın-eş, zamanının büyük bir bölümünü işyerinde geçirdiği için mutfağa pek vakit ayıramıyor, malum Türk örf ve adetleri ile büyütüldüğümüz için hazır gıdalardan, aperatif yiyeceklerden çok; çorbasından pilavına, ana yemeğinden tatlısına kadar 1saatten kısa bir zaman içinde mönü oluşturulmaya çalışılıyor.  Er kişi buarada banyoda yahut tv karşısında oluyor, yemek hazırlandığında çabucak tüketip pırrr yine tv ye uçuyor. Kadın haksızlığa uğratılsa da, erkek kendince haklı olarak ayaklarını uzatıp tv izlemeye geçiyor ve eşini mutfağında yalnızlığa mahkum ediyor. Buarada  Kadın-eş ertesi güne ne pişireceğim telaşıyla bir yandan mutfağı toplarken diğer yandan da bir gün sonranın akşam yemeği maratonuna hazırlanıyor. Onu da yaptım bunu da hazır ettim derken, birlikte geçirilen zaman daralıyor ve eşler arasında iletişimsizlikler boy gösteriyor. İşte bu noktada bence mutfak düzeni devreye giriyor: Şimdi bir mutfak hayal edin küçük yahut büyük; içinde mis kokulu yemeklerin piştiği  bir mutfak; tezgahında rengarenk baharat kavonozlarının olduğu, dolaplarından fesleğenlerin sarktığı, masasında her daim canlı çiçeklerin yeşerdiği ve en ferah köşesinin pofuduk minderlerle kaplı bir sedirle tamamlandığı mutfağınızı! bir de küçük radyonuz var, cılız seslerle çalıyor en güzel aşk şarkılarını.. Huzur kokuyor kısaca, sakinlik, dinginlik.. Lafı nereye mi bağlayacağım? Bir kadın iç huzuru yakalamışsa zordur mutsuz olması, mutsuz etmesi gibi.. O mutfağa girdiğinde, severek yaptığı her yemek ayrı lezzetler taşır, sohbetler uzar gider, mutfak yaşanacak en şirin köşesi olur evin. Evlendikten sonraki kopukluk belki bir nebze olsun giderilebilir. Boşuna dememişler erkeğin midesine giden yol kalbinden geçer diye, bir bildikleri vardır herhalde  :) Mutfağınızı sevin, sevdirin yaşanacak hale getirin. Yanyana geçirilen en verimli anlardan biridir yemek anları.. Tabi tüm bunlar dışarıdan davulun sesi hoş gelir atasözüne örnek niteliği taşıyor olabilir, şuan için hayal çünkü; e ozaman n'apıyoruz? sevdiceğimizle evlendiğimizde baktık işler sarpa sarıyor alacağımız PS3 ve 102 ekran tv yi mutfağa bağlatıyoruz :)) Zafere giden yolda herşey mübahtır, yeter ki yanımda yamacımda dursun :))


Dekorasyon Hayalleri

Bloğumu açalı 24 saat bile olmadı ama yazmak, paylaşmak istediğim yüzlerce şey var aklımda :) Bunların başında hayalini kurduğum ev geliyor.. Sevdiceğimden henüz evlilik teklifi gelmese de 1yıl içinde evlenmeyi planlıyoruz  diyebilirim, ımmm şey acaba haklı mıyım eteklerimi tutuşturmakta? :) hayalimde otantik bir ev var; hatta bildiğin botanik bahçesi de olur dallı budaklı :) ahşap masalar, bank sandalyeler, ağaç şeklinde kütüphaneler, kütük saksılar ve daha bi dolu şey. Beğenilesi onca şeyin arasında nasıl karar kılıp da bunlar bunlar olsun diyeceğim bilmiyorum. istediğim şey; yumuşak dokulu, huzurlu,sıcak ee biraz da ilginç bir atmosferi olsun evimin. Ha bide başka da kimselerde olmasın :)  Bakmayın atıp tuttuğuma, her gördüğümü beğeniyorum. Koltuk seçimini, renk tonlarını düşündükçe telaşlanıyorum, galiba eşya seçerken hepsini birden alacağım :) Bir taraftan da korkuyorum, diyorum kendi kendime kızım sekersizcay sen şimdi doya doya kur bu hayalleri, evlenirken hiçbir şey düşündüğün gibi olmayacak! parlak şaşaalı bir koltuk takımı, ortaya da aynı renk tonlarında bir halı fiskoslar falan bitirecekler işini(!) Neyse ki karışıp edecek çok insan yok, biz herşeyimizi kendimiz yapacağız. birde zaten sevgilim destekler beni, umarım yani.. :))
Lafı uzun etmiyim, nasıl güzeller nasıl:








  

4 Ekim 2011 Salı

salı sevgili varsa sallanır, işler savsaklanır :)


            Sevgili 8de uyandırmışsa ve hadi ofisten önce kahvaltıya gidelim deniyorsa, hiç bir sakıncası yoktur mesai saatini 9çeyreğe çekmenin :) üstüne bulduğun ilk şey geçirilir, koşar adım evden çıkılır ve simitçiye çökülür. Çay ve simit ikilisini oldum olası çok sevmişimdir, birde yanında sevdicek varsa tadından yenmez! Hele de ilişkiye başladığınız ilk günleri anımsatıyorsa; uykudan feragat edip erkenden evden çıkılan günleri..birazcık fazla görmenin telaşını..  Ben bu salıyı çok sevdim, keşke işi yarım saat değil de akşama kadar kırabilseydik :)
          Neyse ne diyordum; çay ve simit ikilisi bir de sevgili. yahut çaya katık edilen sevgili..

En iyi çayla gidiyor düşünmek seni
Sen çay gibi sıcak
Çay sen gibi
Sıcak yudumlarda hüznün ve matem
Sensin bardak bardak
Sensin dem dem
Süzülen keder boğazımdan
Tadın çıkmıyor damağımdan..


'Sana dokunduğumda
Hala bebek göbeğinin olduğunu hissettim
Ve bir tadımlık da bebek nefesi
Bana ölümü unutturuyor
Henüz boğulmanın sırası değil..'

3 Ekim 2011 Pazartesi

Aşkın Bağımlılık Hali

                          Siz hiç bir insana kendinizi unutacak kadar bağlandınız mı? Ben bağlandım.. Hemde kimileri için uzun upuzun katedilmesi zor bir yol, kimileri için ise ömrü kelebek kadar kısa bir zaman dilimi içerisinde. Bizim aşkımız ne Leyla ile Mecnun,  ne Ferhat ile Şirin ne de Tahir ile Zühre.. Bizim aşkımız henüz yeni yazılacak bir hikaye, 24 yıllık ömrümün 2buçuk senesi..  Ama asırlar sürmüş sanki, yapamam onsuz. Öyle alışmışım ki sakinliğine, ben ne kadar hareketliysem o kadar durgunmuş  O, ne çok konuştuysam o kadar susmuş, ne denli kahkahalar attıysam o kadar çatmış kaşlarını.. Zıt  kutuplar sahiden çeker mi birbirini? Bu sorunun cevabı bir yana dursun,  O’na bir şey olursa yaşayamam ben. Sahiden yaşayamam.   Öyle alışmışım ki nefesine,  onun içine çektiği her hava benim ciğerlerime doluyor sanki. Ağzım kenetlenmiş üstelik,  bıkmadan gözlerine bakabilmenin şaşkınlığı ve hayranlığıyla..  Burnumdaki kokusu buram buram ilkbahar ve hissettiğim en güzel  sıcaklık onun bedenindeki.. Hiçbir şeye değişemeyeceğim tek varlık;
                        O benim sevgilim, O benim geri kalan ömrüm.  Bana yaşattığı korkuya rağmen, dikkatsiz kullandığı kara kızımız, motorumuza rağmen herbişeyim o benim.  İki saat önce ölürsem arkamdan iki gün ağlar unutursun diye  sitem edip gözlerimi yaşartan da O, iki saat sonra yeşilden sonra yanan sarı ışıkta geçecekmiş gibi yapıp duran sürücünün arkasından ani fren yapıp takla atan da O;  şükürler olsun ki kazayı avuç içinde küçük bir ezikle atlattı. Sonra  yanıma gelip ‘Allah beni sana bağışladı’ dedi.  Biz bu kez ucuz atlattık; biliyorum yaşayacak güzel günlerimiz,  birlikte aynı tabaktan yiyeceğimiz lokmalarımız var bizim. Ama şans her zaman gülmüyor insana,  öyle çok sevdiği-sevebileceği  insan da karşısına  çıkmıyor her zaman. Ben şanslı olduğumu biliyorum ve yaşamayı seviyorum. O’nunla da bir başka yaşıyorum :)  hayat pamuk ipliğine bağlı; korkmayın sevin, sevilin ve her saniyenizin kıymetini bilin. ‘Bağlanmayacaksın’ diyenlere inat; bir insana  ne kadar çok bağlanırsanız hayata da o kadar sıkı tutunursunuz unutmayın.  
                         Sevdiceklerinizle güzel günler dilerim wink